Natürmort, canlı olmayan nesnelerin görsel anlatımı üzerine odaklanan bir resim türüdür. 17. yüzyılda Hollanda’da başlayarak, özellikle Barok dönemde popülerlik kazanmıştır. O dönemde, ağırlıklı olarak çiçekler, bitkiler, meyveler, ölü hayvanlar ve diğer ölü nesneler resmedilirdi ve bu eserlerde, genellikle varoluşsal temalar ve ölümün kaçınılmazlığı gibi konular işlenirdi.
18. yüzyılın sonlarına doğru bu tarz, daha modern ve stilize bir hal almaya başladı. Fransız Devrimi sonrasında, zenginliğin ve aşırılığın reddedilmesiyle birlikte, natürmort resimlerde sadeleşme gözlemlendi. Bu zaman zarfında natürmortlar, günlük hayatta kullanılan basit nesneleri yansıtmaya başladı ve bu durum, sanatın demokratikleşmesine katkıda bulunarak, daha geniş halk kitlelerine hitap etti.
19. yüzyılın başlarında, natürmort sanatı, özellikle İzlenimcilik akımının etkisiyle, renk, ışık ve gölge oyunlarına daha fazla önem veren bir yaklaşım kazandı. Bu dönemin önemli temsilcileri arasında, renkli ve canlı natürmort çalışmalarıyla bilinen Vincent van Gogh gibi sanatçılar yer aldı.
20. yüzyılda ise Kübizm ve Fütürizm gibi modern sanat akımları natürmort konusundaki geleneksel yaklaşımları değiştirdi. Pablo Picasso ve Georges Braque, natürmortları kübist bir perspektifle ele alarak, nesneleri analitik bir şekilde parçalayıp yeniden düzenlediler, bu da natürlere tamamen farklı bir boyut kazandırdı.
Geçmişten günümüze natürmort sanatı, sürekli olarak gelişmiş ve farklı sanatçıların elinde yeni yönelimler kazanmıştır. Bugün bile birçok çağdaş sanatçı, günlük yaşamın basit nesnelerini kullanarak, zamanımızın sosyal ve kültürel yapısını yansıtan eserler oluşturmaktadır. Natürmort sanatının tarihsel gelişimi, sanatın evrenselliğini ve çeşitliliğini gözler önüne sermektedir.